Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
belletme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Belletmek işi


belletmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Bellemesini sağlamak, öğretmek

Örnek:

1. Sina çölünde Türk milletinin bir ikinci destanı daha var ki her Türk çocuğuna belletmek lazım gelir.

1. Sina çölünde Türk milletinin bir ikinci destanı daha var ki her Türk çocuğuna belletmek lazım gelir.


belletmen
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Eğitim kurumlarında etütleri denetleyen kimse, belletici


bellettirme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bellettirmek işi


bellettirmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Belletme işini yaptırmak


belleyebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Belleyebilmek işi


belleyebilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Belleme ihtimali veya imkânı bulunmak

2. Belleme becerisi bulunmak


belleyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Belleme işi


belleyiverme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Belleyivermek işi


belleyivermek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Çabucak bellemek


Telaffuz : belleyi'vermek

belli

İlgili Kelimeler:

belli başlı, belli belirsiz

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bilinmedik bir yanı olmayan, malum

Örnek:

1. Hâlimiz, vaktimiz sizce belli.

1. Hâlimiz, vaktimiz sizce belli.

2. Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihi, zahir, aşikâr

Örnek:

1. Bu azade insanlarda her türlü adiliklerden uzak bir efendilik olduğu ne kadar da bellidir.

1. Bu azade insanlarda her türlü adiliklerden uzak bir efendilik olduğu ne kadar da bellidir.

3. Belirli, muayyen

Örnek:

1. Bu oyun çok kısa, belli bir temsil süresi doldurmuyor.

1. Bu oyun çok kısa, belli bir temsil süresi doldurmuyor.


belli

İlgili Kelimeler:

karınca belli

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Beli olan

Örnek:

1. Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?

1. Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?


belli başlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Belirli, muayyen

Örnek:

1. Dilimiz de mizah gazetelerinin belli başlı alay konuları arasında idi.

1. Dilimiz de mizah gazetelerinin belli başlı alay konuları arasında idi.

2. Önemli

Örnek:

1. Anneniz, bu kurumun oluşmasında emeği geçmiş belli başlı kişilerdendir.

1. Anneniz, bu kurumun oluşmasında emeği geçmiş belli başlı kişilerdendir.


belli belirsiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yarı belli

Örnek:

1. Anahtar deliği karanlıktı, içeriden belli belirsiz sesler geliyordu.

1. Anahtar deliği karanlıktı, içeriden belli belirsiz sesler geliyordu.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Zorlukla seçilerek, yarı bellisiz olarak, duyularak, çok az belli olarak

Örnek:

1. Masa ara sıra, belli belirsiz titriyordu.

1. Masa ara sıra, belli belirsiz titriyordu.


belli belirsizlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Belli belirsiz olma durumu

Örnek:

1. Yine aynı belli belirsizlikle, varla yok arası bazı yürek vuruşları işitiyorum.

1. Yine aynı belli belirsizlikle, varla yok arası bazı yürek vuruşları işitiyorum.


belli etmek
Anlamı:

1. açıklamak, iyice görünür ve anlaşılır bir duruma getirmek

Örnek:

1. Durumdan hoşlanmadığı belliydi ve bunu belli etmek istediği de belliydi.

1. Durumdan hoşlanmadığı belliydi ve bunu belli etmek istediği de belliydi.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , sezdirmek, hissettirmek

Örnek:

1. Bu rahatsızlığını bana karşı düşmanlık biçiminde belli etti.

1. Bu rahatsızlığını bana karşı düşmanlık biçiminde belli etti.


belli olmak
Anlamı:

1. anlaşılmak, açıklanmak

Örnek:

1. Ailelerin bunu nasıl karşılayacağı belli olmazdı.

1. Ailelerin bunu nasıl karşılayacağı belli olmazdı.


bellik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İşaret, marka

2. Ayraç


bellilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Belli olma durumu, bedahet, muayyeniyet


bellisiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Belli olmayan, bilinemeyen

Örnek:

1. Ne kumaştan olduğu bellisiz murdar birer entari...

1. Ne kumaştan olduğu bellisiz murdar birer entari...


belsoğukluğu
Anlamı:

1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Üreme organlarının akıntılı ve bulaşıcı bir hastalığı

Örnek:

1. Ta eskiden, yirmi sene evvel bir belsoğukluğu geçirdimdi.

1. Ta eskiden, yirmi sene evvel bir belsoğukluğu geçirdimdi.


Telaffuz : be'lsoğukluğu

belsoğukluğuna uğratmak
Anlamı:

1. kaba konuşmada , kaba konuşmada , kaba konuşmada , kaba konuşmada , bir işe veya bir söze gereksiz yere karışarak onun akışını sektirmek


bembeyaz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok beyaz, apak

Örnek:

1. Kendisini son kez gördüğümde babamın saçları nasıl beyazsa ilk kez gördüğümde de bembeyazdı.

1. Kendisini son kez gördüğümde babamın saçları nasıl beyazsa ilk kez gördüğümde de bembeyazdı.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Pırıl pırıl, apaçık bir biçimde

Örnek:

1. Bütün İzmit bir leylak demeti gibi bembeyaz, gözlerinin önüne açıldı.

1. Bütün İzmit bir leylak demeti gibi bembeyaz, gözlerinin önüne açıldı.


Telaffuz : be'mbeyaz

bembeyaz kesilmek (veya olmak)
Anlamı:

1. beklemediği bir durum karşısında beti benzi atmak


bembeyazlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bembeyaz olma durumu